Derleme

Yanık Hastalarında Beslenme

10.4274/tybdd.10.12

  • Cem Aydoğan
  • Yahya Ekici

J Turk Soc Intens Care 2012;10(2):0-0

Şiddetli yanık hasarı ciddi metabolik bozukluklara neden olmaktadır ve bu tip bir travmanın fizyopatolojik özelliklerinden olan artmış metabolik hız protein enerji malnütrisyonuna neden olmaktadır. Bu durum yara iyileşmesini geciktirmekte, kas kaybını arttırmakta, çocuklarda büyüme ve gelişme geriliğine yol açmakta ve zaman içerisinde enfeksiyonlara eğilimi arttırmaktadır. Bu denli ağır bir travma çeşidinde morbiditesi ve mortalitesi yüksek olan komplikasyonların önlenmesinde beslenme desteği tedavi stratejileri içerisinde çok hayati bir önem taşımaktadır. (Türk Yo­ğun Ba­kım Der­neği Der­gi­si 2012; 10: 74-83)

Anahtar Kelimeler: Yanik, Travma, Beslenme Destegi, Sistemik Cevap

Giriş

1970’lerin başında yanık tedavisine beslenme desteğinin katılması ile bu hasara maruz kalmış kişilerin hayatta kalma oranları önemli derecede artmıştır (1); Bundan sonra konu üzerinde araştırmalar nütrisyon alanının çok çeşitli kollarında artarak devam etmiş ve etmektedir. Bu çalışmada çok ciddi metabolik bozuklukların meydana geldiği yanıkta; travma sonrası metabolik ve endokrin cevabın besin durumu ile ilişkisini, makro besin kaynaklarında meydana gelen değişiklikleri, immüniteyi arttıran özel beslenme öğelerini, besin desteğinde en kullanışlı uygulama yollarını, hastaların beslenme durumlarının belirlenmesi ve takibindeki metodları literatürdeki bilgiler ışığında derlemeyi amaçladık.


Yanık Travmasında Metabolik ve Endokrin Cevap

Yanık hasarı sonrası erken şok dönemi ‘’ebb’’ fazı ve geç dönem ‘’akım’’ fazı olmak üzere 2 şiddetli sistemik metabolik cevap oluşur. Erken ‘’ebb’’ fazı 2-3 gün kadar sürer ve kardiyak debi ve metabolik hızda azalma ile karakterizedir. Akım fazı hasarın 5. günü başlar ve en az 9 ay sürer. Hiperdinamik dolaşım ve artmış metabolik hız ile karakterizedir (2).

Vücut yüzey alanının %25’ini kapsayan yanık hasarına uğramış erişkin hastalarda Harris-Benedict denklemine göre yapılan tahminde metabolik hız %118 ila %210 arasında değişiklik göstermektedir (3).Vücut yüzey alanının %40‘ından fazlasının etkilendiği yanık hastalarında 33°C de dinlenme anında ki metabolik hız akut başvuruda bazal metabolik hızın %180’ine, yaralar tam olarak kapandığında %150’sine, hasardan 6 ay sonra %140’ına, hasardan 9 ay sonra %120’sine ve 1 yılın sonunda %110’una ulaşır (2).

Yanık travması sonrası tıpkı diğer travma çeşitlerinde olduğu gibi kortizol, diğer kotikosteroidler ve endojen katekolaminlerin artması gibi strese karşı organizmayı destekleyici fizyolojik bir yanıt oluşur. Vücut yüzey alanının %30 ve üzerini etkileyen yanıklarda çok kısa bir zaman dilimi içeresinde epinefrin ve nor-epinefrin 10 kat kadar artar. Bu katekolaminler yanık travmasına maruz kalmış hastada hipermetabolik cevaba neden olur. Katekolaminlerdeki bu artış kalp hızı ve kan basıncında artışa, karaciğerden glukagon şiftine, hemoglobin ve plazma proteinlerinde artışa, koagülasyon zamanının kısalmasına, lipolize, termogenezin artmasına ve gastrointestinal sistemdeki düz kasların relaksasyonuna neden olur (4).

İnflamasyonun hipotalamus üzerine doğrudan santral etkisi ve kısmen de yanık yarasından buharlaşma ile kaybedilen ısı nedeniyle hipermetabolik durum oluşur. Bu hipermetabolik cevap yanık hasarı sonrası en az 9-12 ay daha sürer (5). Yanıklı hastada glukoz metabolizması da etkilenmiştir. Glukoneogenez, glukoz oksidasyonu ve glukozun plazma klirensi artmıştır. Yanığın yağ metabolizması üzerindeki etkisi ise artmış lipoliz şeklindedir. Yanık hasarı sonrası protein metabolizmasındaki değişiklikler aminoasit oksidasyonu, üre sentezi ve protein yıkımındaki artış şeklindedir. Yanıkta meydana gelen birçok metabolik değişiklik hipotalamusu stimüle eden inflamatuar sitokinlere bağlıdır (6). Hipotalamus termoregulatuar cevabı artırır ve stres hormonlarının (ketakolaminler, kortizol ve glukagon) üretimini arttırır ve bunların neticesinde lipoliz ve proteolize neden olur. Yanık hasarı sonrası glukoz üretiminin artması iskelet kaslarının yıkımına ve bu sayede hepatik glukoneogenez için aminoasit substratı sağlanmasına neden olur (7). Hipermetabolik cevabın etkilerini azaltmak amaçlı büyüme hormonu, insülin, testesteron, propranolol gibi farmakolojik ajanlar kullanılabilmektedir (8).

Yanık dokusu protein, karbonhidrat, lipid ve nükleik asid gibi makromoleküllere bağlanan serbest oksijen radikallerinin üretim yeridir. Vücudun antioksidan savunma mekanizmaları hızla tükenir ve serbest oksijen radikalleri bu moleküllerin yapı ve fonksiyonunu bozarak hücresel mekanizmaların işlevini hasara uğratır (9).

Çocuklar yanık hasarının etkilerine fizyolojik ve anatomik faktörlerden dolayı erişkinlerle mukayese edildiğinde daha hassastır. Çocukların enerji rezervleri erişkinlere göre daha sınırlıdır. Yanık travması sonrası sempatik sinir sisteminin majör nörotransmitterlerinden olan norepinefrinin yükselmesi ile çocuklardaki henüz gelişimini sürdürmekte olan nörolojik sistemleri iyi koordine olamaz veya yavaş impuls kontrolü yapar. Çocukların orantısal olarak erişkinlerden daha geniş vücut yüzey alanları vardır. Bu nedenle erişkinler ile karşılaştırıldığında bazal metabolik hızları daha yüksektir. Çocukların daha ince dermisi ve orantısal olarak daha geniş vücut yüzey alanına sahip olması nedeniyle erişkinlerle kıyaslandığında yanık travması sonrası daha fazla ısı kaybeder ve bu nedenle hipotermi açısından daha fazla risk taşırlar. Vücut yüzey alanının fazla bir kısmını etkilemiş yanık travması sonrası çocukların organizması büyümek yerine hücrenin yaşamsal faaliyetlerini sürdürmeyi tercih eder ve dinlenme anındaki enerji harcamalarının artması, taşikardi, kas ve kemik kitlesinin azalması gibi katabolik cevaplar oluşmasına neden olur (10-12).

Şiddetli yanık hasarına maruz kalmış çocuklarda kas yıkımını azaltmak için oksandrolon ve anabolik steroidler kullanılmaktadır (13).

Çocuklarla karşılaştırıldığında erişkinler yanık hasarı sonrası daha yavaş iyileşirler. Yaşlanma ile hasara karşı oluşan immün sistem cevapları yavaşlar, kollajen sentezi gecikir, yara kontraksiyonu yavaşlar ve iyileşmiş dokudaki gerilme gücü azalır (14-15). Şekil 1’de Yanık hasarı sonrası oluşan stres cevabı şematik olarak gösterilmektedir.


Enerji Gereksinimleri

Çocukların büyüme çağında olmaları ve fiziksel aktivitelerinin daha fazla olması nedeniyle erişkinlerden daha fazla enerji gereksinimleri vardır ve bu gereksinim yanık sonrası daha da artar. Gerek çocuk gerekse de erişkinlerde yanık sonrası metabolik hız iki katına çıkar ve enerji gereksinimlerinin 5000 kalori/gün üzerinde olması hiçte az rastlanan bir durum değildir. Yanıktan etkilenmiş vücut yüzey alanının genişliği artan enerji ihtiyaçlarını belirleyen önemli bir faktördür (16-18).Daha öncede bahsedildiği gibi yanıktaki hipermetabolizmanın en önemli sebebi stres hormonlarının açığa çıkmasıdır. Yanık hastasının metabolizması yara iyileşmesi sürecinde yavaşlar fakat büyüme çağında olan çocuklarda, enfeksiyon hallerinde ve hastalık durumlarında hipermetabolizma yeniden oluşabilir.

Yanık hasarına maruz kalmış erişkin ve çocukların enerji ihtiyaçlarını tahmin etmek için bazı matematiksel formüller geliştirilmiştir (4). İndirekt kalorimetre ile kullanılan metabolik kartlar doğru kullanıldığı zaman enerji gereksinimlerini tahmin etmede tüm elle kullanılan cihazlardan ve denklemlerden üstündürler. Bununla birlikte hala bu yöntemin de bazı kısıtlamaları vardır. Eğer hasta 30 dakika süre içeresinde ağrı veya titreme sebebi ile hareket etmiş veya sakin bir pozisyonda duramıyor ise, solunum cihazına bağlı hastalarda %50 den fazla oksijen konsantrasyonuna ihtiyaç duyuluyorsa, cuff ları iyi çalışmaması sebebiyle trakeal veya endotrakeal tüplerden kaçak olması durumlarında bu yöntem doğru sonuç vermeyecektir (19). Bu nedenle indirekt kalorimetre sonuçları bir veya daha fazla matematiksel formül kullanarak doğrulanmalıdır. Doğru olmayan ölçümleri ve fazla olarak hesaplanan enerji gereksinimlerinin tıbbi sonuçlarını azaltmak için düzenli bir şekilde izlem ölçümleri yapılmalıdır (19,20). İndirekt kalorimetri ve formüller ile metabolik hızın ölçümü karşılaştırıldığında tüm bu formüllerin enerji gereksinimlerini fazla hesapladığı görülmektedir (21-23) Enerji ihtiyaçlarının hesaplanmasında geliştirilmiş tüm bu farklı formüller aslında travma hastasındaki beslenme yaklaşımının önemini ve değişkenlikleri belirten göstergelerdir. Bir çok denklem kalori ihtiyacının belirlenmesinde vücut ağırlığı, yaş, cinsiyet, yanıktan etkilenmiş vücut yüzey alanını kullanır. Her bir hastanın cerrahi, ağrı ve yoğun bakım tedavisine verdiği cevapların farklılıklar gösterdiği göz önüne alındığında tüm bu formüllerin hastaların kalori ihtiyaçlarının tahmininde doğru sonuçlar vermemesi hiçte şaşırtıcı değildir. Çocuk hastalardaki büyüme ve fizik aktiviteleri çok geniş bir aralıkta farklılıklar göstermesi bu tür hesaplamaların aslında ne kadar zor olduğunun bir kanıtıdır. Yeterli kalori sağlanamadığı durumlarda zararın çok olduğu aşikar bir durum olmakla birlikte fazla kalori verilmesi de metabolik hızın daha da artmasına, hiperglisemiye, kan şekeri düzenlenmesinde dengesizliklere, karaciğer fonksiyon bozukluklarına, ve aşırı karbondioksit birikimine yol açabilmektedir (4).

Tablo 1’de yanık hasarına maruz kalmış çocuk ve erişkinlerin yaş ile orantılı olarak hesaplanmış enerji gereksinimleri verilmektedir (4). Örneğin 70 kilo ağırlığında % 30 yanığı olan 65 yaşında erkek bir hastanın günlük kalori ihtiyacı 4050 kalori/gündür (30 x 70 + [65 x 30] ).

Özetle indirekt kalorimetri ile enerji tüketiminin ölçülmesi yanıklı hastalarda en güvenilir metoddur (21,24).

İndirekt kalorimetri inspire ve ekspire edilen gazlardaki oksijen ve karbondioksit farklarını ölçer. Bu sayede oksijen tüketimi ve karbondioksit üretiminin hesaplanmasına olanak verirken dinlenme anındaki enerji harcamaları ve respiratuar bölüm (respiratuar quotient =RQ) de hesaplanabilir. Genel olarak bir hastanın kalori ihtiyacının hesaplanmasındaki nihai hedef ölçülen dinlenme anındaki enerji harcamalarının %120- 130’unun hesaplanmasıdır. Hesaplanan RQ diyette okside edilen protein, yağ ve karbonhidratları göstermektedir. Hastaların iyileşme dönemindeki metabolik hızlarının değişkenlik göstermesi nedeniyle besin desteğinin uygun ayarlanabilmesi için indirekt kalorimetri ile hastaların haftada 2 kez değerlendirilmesi tavsiye edilmektedir (4).

Her şeye rağmen hastaların başlangıçtaki kalori gereksinimlerinin, günlük enerji tüketimlerinin tahmini hastanın yanık öncesi ve sonrasındaki genel sağlık durumuna, komplikasyonların varlığına ve besin desteğine bağlıdır. Sepsis, yara enfeksiyonu, yapılan ameliyatlar, ağrı, çoklu travmalar yanık hastasının kalori ihtiyacını artıracaktır. Yeterli ve uygun enteral nütrisyonun mortalite, komplikasyonlar ve tedavi süresi üzerine olumlu etkileri vardır. Günde 30 kcal/kg ve üzerinde alan erişkin yanık hastalarının daha az kalori alanlarla karşılaştırıldığında daha düşük oranda mortalite, pnömoni, sepsis ve ateşli gün sayısı tespit edilmiştir (25).

Vücut ağırlıkları normalin altında olan yanık hastalarının kilo alımları çok önemli olmakla birlikte genel olarak bunu sağlamak yara iyileşmesi döneminde pek mümkün olamamaktadır. Obez insanlar içinse kilonun devam ettirilmesi tavsiye edilmektedir fakat obez insanlarda yara enfeksiyonu ve graft ayrışma insidansı yüksek olduğu için bu hastalarında kilo kaybetmesi olasılığı yüksektir (26).

Pediatrik hastalarda ise kilo alımı çok önemlidir. Çocukların standart yaş ve cinslerine göre büyüme aralığında kalmasının sağlanması gerekmektedir (27).


Makro Besin Gereksinimleri


Proteinler

Günümüzde nütrisyonel desteğin amacı protein sentezini optimize etmektir (6). İdrar ve yaradan artmış protein kayıpları, glukoneogenezde protein kullanımı, yara iyileşme sürecinde protein ihtiyacı neden yanıklı bir hastanın artmış protein ihtiyacı olduğunu açıklamaktadır. Protein katabolizması sadece amino asit verilmesinin arttırılması ile düzeltilebilecek bir sorun değildir çünkü amino asit transportunda da sorunlar vardır (7).
Bu sorun büyüme hormonu, steroidler, ve insülin benzeri büyüme faktörü-1 (IFG-1) gibi anabolik ajanların kullanımı ile giderilebilir (7).
Yüksek protein ile beslenme yanıklı hastalarda başarılı olmakla birlikte yüksek miktarlarda protein ile birlikte ω-3 yağ asitleri, dallı zincirli aminoasitler ve nükleotid içeren immün sistemi destekleyen ticari ürünlerin standart yüksek proteinli diyetlere bariz bir avantajı olmadığı görülmüştür (28). Total kalorinin %20-25’inin protein olarak verilmesi önerilmektedir (29).Genel olarak yanıklı çocuk hastalarda da protein ihtiyacının tavsiye edilen diyet ile alınacak proteinden daha fazla olduğu görüşünde fikir birliği vardır. Günlük olarak 2.5- 4 gr/kg protein verilmesi protein olmayan kalori/ nitrojen oranının 80/1 olması için yeterlidir (30-31).
Böbrek fonksiyonları ve sıvı dengesi göz önüne alındığında yanıklı çocuk hastaların verilecek proteini tolere etmesi kritik bir sorun olabilir.
Tablo 2’de çocuk ve erişkinlerdeki enerji kaynaklarının bir özeti sunulmaktadır.
Sağlıklı erişkinlerde 20 aminoasitten 8 tanesi esansiyeldir. Infantlarda ise esansiyel amino asit sayısı 9 kabul edilir. Yanık gibi bazı stresör cevapların olduğu durumlarda birkaç aminoasitte esansiyel olabilmektedir.
Tablo 3’te esansiyel ve koşullara bağlı esansiyel aminoasitler gösterilmektedir. Yanık hastalarında bu önemli aminoasitlerin alınması özellikle iyileşme döneminde önemlidir.
Yanık sonrası aminoasit metabolizmasında ve plazma aminoasitlerinde önemli değişiklikler görülür (32). Bir çok onarım ve immünolojik fonksiyonlar belli aminoasitlerin varlığına bağlıdır. Koşullara bağlı olarak esansiyel aminoasitlerden arjinin hücresel immün cevabı ve yara iyileşmesini olumlu yönde etkileyebilir (32,33).
Dallı zincirli aminoasitlerden valin , lösin, isolözin yanıklarda önemlidir çünkü bu aminoasitler protein sentezinde yer alır (33).
Bununla birlikte dallı zincirli aminoasitlerin yanık hastalarında desteklenmesinin çok yararlı olmadığını belirten yayınlarda vardır (34).
Dallı zincirli aminoasitlerin son ürünlerinden bir tanesi de glutamindir. Randomize çift kör yapılmış bir çalışmada erişkin yanık hastalarında glutamin desteğinin verilmesi ile protein sentezi desteklenmiş, yara iyileşmesi hızlanmış ve hastanedeki yatış süresi azalmıştır (35).
Yüksek proteinli diyet alan tüm hastalarda prerenal azotemi ve dehidratasyondan kaçınmak için serum üre azotu (BUN), serum kreatinini ve hidrasyon durumu monitörize edilmelidir.
Yanık hastalarında serum albumin düzeyleri düşüktür ve bu düzey 2,5 g/dl’nin altında ise desteklenmesi gerektiği düşünülmektedir (36,37).
Bununla birlikte genel durumu kritik erişkin hastalarda yapılan bir çalışmada albumin desteklenmesi ile mortalite ve klinik yarar açısından önemli bir fark saptanmamıştır (38).
Aynı şekilde ciddi hipoalbuminemisi olan çocuk hastalarda da albumin desteği ile pulmoner, gastrointestinal fonksiyonlar, yara iyileşmesi veya mortalite üzerinde anlamlı bir fark saptanmadığını gösteren yayınlar vardır (39).


Karbonhidratlar

Yanıklı hastaların beslenmesinde ana enerji kaynağı karbonhidratlardır. Diyetteki oranının %60-65 arasında olması gerektiğini belirten raporlar olmasına karşın daha yüksek oranlar tavsiye edilmektedir. Bu sayede yanık yarasındaki hücrelerde glukozun direkt enerji kaynağı olarak kullanılması sağlanmış olur. Ayrıca glukoz endojen insülin üretiminede neden olur. İnsülinin anabolik etkileri ile protein katabolizması azalır, yeni proteinlerin üretimi artar ve yara iyileşmesi üzerine de olumlu etkiler sağlanmış olur. Glukozun protein koruyucu olması nedeniyle glukoneogenez için kas proteinlerinin katabolizması da yüksek karbonhidratlı diyetle engellenmiş olur (24).
Yanıklı hastalarda özellikle nitrojen birikimi olduğu zaman proteinden fakir diyetle beslenme gerektiğinde karbonhidratlar iyi enerji kaynaklarıdır (40,41).
Her ne kadar yanıklı hastalarda karbonhidratlar ana enerji kaynağı olarak tavsiye edilse de 7mg/kg/dk üzerinde verilen glukoz okside edilmekten ziyade yağa çevrilmektedir (6).
Bu lipogenez oksijen tüketiminin artmasına ve nihayetinde karbondioksit artışına neden olmaktadır. Aşırı yağ depolanmasının yanında fazla miktarda alınan karbonhidratlar hiperglisemi, ozmotik diürez, dehidratasyon ve respiratuar problemlere yol açabilmektedir. Yanıklı hastalarda respiratuar problemler daha az karbonhidrat ve daha fazla yağ içeren enteral formüller ile tedavi edilebilir. Yanıklı hastalarda bu özel formüllerle hazırlanmış ürünler kullanılarak oksijenizasyon ve pulmoner kompliyans iyileştirilebilir (42).
Ekzojen insülin verilmesi de hipergisemiyi azaltabilir ve yanık sonrası oluşan protein katabolizmasını iyi yönde etkileyebilir (43).
Yanıklı çocuklarda yapılan randomize kontrollü bir çalışmada sürekli insülin infüzyonu ile kan şekeri 100-140 mg/dl arasında tutulmuş ve C3 komplemanı, α1 makroglobulin ve haptoglobin gibi akut hepatik faz proteinlerinin cevabında azalma tespit edilmiştir (44).

Yağlar

Lipidler 9 kcal/g ile mükemmel bir enerji kaynağıdır. Özellikle çocuklarda diyetteki lipidler çok önemlidir çünkü lipidlerin miyelinizasyon, beyin gelişimi ve yağda eriyen vitaminlerin taşınmasında önemli görevleri vardır. Buna ilaveten esansiyel yağ asitlerinden linoleik asit hücre membranları ve prostoglandin sentezini için önemli bir komponenttir (30). Linoleik asit için minimum gereklilik total kalorinin %2-3’ü kadardır.
Diğer bir önemli yağ asidi ω- 3 poliansature yağasidi olan linolenik asittir. Bu yağ asidi immün cevap ve tüple beslenme toleransında önemlidir (6,45). ω- 3 yağ asidi aynı zamanda immünsupresif özellikleri olan prostoglandin E2 ve lökotrienlerin üretimini azaltır.
Yanığın iyileşme döneminde diyette fazla lipid alınımı iyileşme süreçlerini geciktirebilir. Fazla miktarda lipid düzeyleri immünolojik cevapları bozabilir ve enfeksiyonlara eğilimi arttırır (46).Yüksek yağlı diyet prostoglandin metabolizmasını kötü yönde etkilemesi yanında pıhtılaşma mekanizmalarını da aksatır. Glukoz sağlamak için protein katabolizmasının artması, mide boşalmasının ve emilimin gecikmesi de yüksek yağlı diyette görülen komplikasyonlardandır. Enerji kaynağı olarak karbonhidratların yağlar ile değiştirilmesi insülin üretimini azaltarak onun anabolik etkilerinin de ortaya çıkmasını engeller.
Fazla lipid alınımının diğer komplikasyonları lipemi, karaciğer yağlanması, ventilasyon bozukluğu ve diyaredir (24).
Yağlar iyi enerji kaynağı olduğu halde, yağları protein olmayan kalori kaynağı olarak kullanırken %12-15 ile kısıtlı tutmak daha makul bir yaklaşımdır.

Yanık Hastasının Nütrisyonel Durumunun Değerlendirilmesi ve Monitörizasyonu

Yanık hastasında nütrisyon durumunun değerlendirilmesi çok önemlidir. Bununla birlikte yanık hastasının nütrisyonel durumunun değerlendirilmesinde yorum hataları olabilmektedir. 1-) Cerrahi müdahaleler ve enfeksiyonlardan kaynaklanan immünite bozukluğu, 2-) yara kaynaklı kayıplar, plazma ve albumin transfüzyonları ile serum proteinlerinin etkilenmesi, 3-) kas proteinlerinin yıkımı ve bu nedenle kreatinin atılımı ve yağsız vücut kitlesi arasındaki ilişkinin etkilenmesi, 4-) ekstraselüler vücut kompartmanlarındaki hızlı fiziksel değişiklikler vücut ağırlığını azaltabilir (47-49).
Yanık hastasının beslenme (nütrisyonel) durumunun değerlendirilmesi hastanın mevcut metabolik durumunun ortaya konması ile başlar. Daha sonra yanığın genişliğinin tespiti ile devam eder. Bütün bu faktörler ihtiyaç duyulan kalorinin miktarını ve desteğin ne zaman başlanacağına karar verilmesini sağlar. Günlük kalori ve protein alımının değerlendirilmesinin yanında hastanın kliniği, idrar ve dışkı çıkışları ve beslenme yollarının (beslenme tüpleri gibi) değerlendirilmesi de çok büyük önem taşır.
Hastanın vücut ağırlığı beslenme durumunun anlaşılmasında handikapları olmasına rağmen hem kolay hem de yararları olabilen bir göstergedir. Yanık öncesi ve sonrasında vücut ağırlığının bilinmesi çok önemlidir. Önemli miktarlarda kilo kaybetmek erken malnütrisyonun göstergesi olabilir. Genel olarak 6 aydan daha uzun bir sürede vücut ağırlığının %10’dan fazlasının kaybedilmesi veya bir ay içeresinde %5’den daha fazla azalması malnütrisyon için bir göstergedir. Çocuklarda haftalık büyümenin değerlendirilmesi çok önemlidir çünkü hiç kilo artımının olmaması dahi yetersiz kalori alımının bir işareti olabilir. Malnütrisyonlu bir hastanın fizik muayenesinde kas yıkımı ve güçsüzlüğü, yara iyileşmesinde gecikme ve mental depresyon saptanabilir fakat bütün bu bulgular malnütrisyonun erken dönemlerinde saptanmayabilir (4). Hastaların nütrisyonel durumlarının değerlendirilmesinde vücut ağırlığı yararlı ve kolay bir yöntem olmasına karşın yanık hastasının beslenme durumunun monitörizasyonunda kusurları olan bir yöntemdir. Fazla miktarlarda vücut sıvılarının şiftleri, eksik veya fazla resusitasyon, pansumanlar, hastaların hareket etmelerinde kısıtlılık bu yöntemin izlemdeki kusurlarıdır.
Plazma albumin seviyeleri sıvı şiftlerinden ve aşırı sıvı resusitasyonlarından etkilenerek azalabilir. Yaralanma ömrü 2-3 gün olduğu için hastanın gerçek beslenme durumunun değerlendirilmesi ve monitörizasyonu uzun zaman alır.
Yanık hastalarının beslenme durumlarının değerlendirilmesinde ve monitörizsayonunda en fazla tercih edilen biyokimyasal tetkik prealbumindir. Prealbumin vitamin A ve tiroksinin taşıyıcı proteinidir. Diğer serum proteinleri ile karşılaştırıldığında karaciğer ve böbrek fonksiyonlarından, hastanın hidrasyon durumundan en az etkilenendir (24). Prealbumin esas olarak karaciğerde üretilir fakat aynı zamanda koroid pleksus, pankreas, gastrointestinal mukoza diğer üretim yerleridir. Albuminin prekürsörü değildir (50).
Yarı ömrü sadece birkaç gün olması sebebiyle protein malnütrisyonunda çok duyarlı bir biyokimyasal tetkiktir. 15mg/dl civarı değerler erken malnütrisyonu gösterebilir ve bu değerlere sahip hastalar ek besin desteğine ihtiyaç duyulabilir. Yine de plazma prealbumin değerlerini yorumlarken protein sentezi, inflamatuar cevaplar, bazı karaciğer bozuklukları, böbrek hastalıkları, çinko ve demir durumu gibi faktörlerin prealbumin düzeylerini etkileyebileceği göz önünde bulundurulmalıdır (51,52).
Nitrojen dengesi de potansiyel olarak hastaların metabolik durumlarını göstermede doğru bir yöntemdir. Negatif nitrojen dengesi hastaların katabolik bir durumda olduğunu, pozitif nitrojen dengesi hastaların anabolik bir durumda olduğunu gösterir (53,54).
Nitrojen dengesi yararlı bir yöntem olmasına karşın bazı handikapları da vardır. İdrar üre azotu toplam vücut nitrojen kayıplarının %80-%90’ını gösterir. Eğer yöntemde idrar üre azotu kullanılacaksa diğer kayıpları kestirebilmek için 4 gr ekleme yapılmalıdır. Yara eksudasından da 30 gr/gün miktarına kadar nitrojen kayıpları meydana gelebileceği unutulmamalıdır (55,56).
Yanık hastalarının nütrisyonel durumlarının monitörizasyonunda işaretli fenilalanin kullanılarak yapılan protein turn over ölçümleri çok daha doğru sonuçlar vermesine karşın pahalı ve günlük kullanım için pratik yöntemler değildir.
Tablo 4’de albumin ve prealbuminin mevcut protein durumu üzerine etkisi gösterilmektedir.


Vitamin, Antioksidan ve Mineraller

Yara iyileşmesini stimüle etmek amaçlı yanık hastalarında vitamin gereksinimleri artar. Vitamin C kollajen sentezinde ve immün fonksiyonlarda yer almaktadır ve yara iyileşmesi döneminde de ihtiyacı artmaktadır. Vitamin A immün fonksiyonlar ve epitelizasyon için önemlidir. 1000 kalorilik enteral beslenmede 5000 IU miktarında vitamin A tavsiye edilmektedir (29).
D Vitamini yanık hastaları için gereklidir. Yanığın kendisi vitamin D metabolizmasını hasara uğratır. Bunun sonucunda 25- hidroksi vitamin D düzeyi azalır ve kemik yapımında azalma meydana gelir (10,57,58).
Birçok yanık hastası taburculuk sonrası kemik kırılması riski taşıması nedeniyle, yanık hastaları yeterli miktarda kalsiyum ve vitamin D almalıdır (10,59).
Yanıklı hastaların kalsiyum ve vitamin D ihtiyaçları tam olarak tespit edilememiştir. Fakat 10 yaşından küçük yanık hasarına uğramamış çocuklarda günlük kalsiyum ihtiyacı 500-800 mg iken adölesanlarda 1200 mg’dır. Yetişkinlerde ise 1000 mg’dır. Vitamin-D ihtiyacı yanmamış çocuklarda günlük 200- 400 IU’dir. Erişkinlerde serum 25-hydroksi vitamin D seviyeleri 30-60 ng /ml arasında sürdürülmelidir.
Çinko ve bakır eksikliklerine de yanık hastalarında rastlanılmaktadır. Muhtemelen bu eksiklikler doku yıkımına ve artmış üriner atılıma bağlı olarak gelişmektedir (60,61).
Bununla birlikte bu iki elementin kaybının yara eksudasından olduğunu belirten kaynaklarda vardır. Hastanede yatış süresi boyunca çocuklara ilave bakır ve çinko desteğine rağmen bu besin elementlerinin kan seviyelerinin düşük seyrettiği saptanmıştır (62).
Çocuklarda çinko sülfat şeklinde 30-220 mg destek tavsiye edilmektedir. Çocuklara Bakır sülfat desteği 0,08 mg/kg şeklinde olmaktadır (63). Bakırın erişkin desteği ise 4,5 mg’dır (60).
Yanıklar artmış reaktif oksijen oluşumu ile karakterizedir ve bu durum yara iyileşmesinde ve mortalite riskinde çok önemli olabilecek antioksidan sistemlerinin azalmasına neden olmaktadır (64,65).
Yanıkta askorbik asit, glutatyon, karotenoidler, A ve E vitaminleri ile antioksidan tedavi yanık ilişkili mortaliteyi azaltmakta; Hücresel enerjetiklerdeki değişiklikleri zayıflatmakta, mikrovasküler dolaşımı korumakta ve lipid peroksidasyonunu azaltmaktadır (9).
A ve C vitamini gibi antioksidan vitaminlerin yanık hastalarında desteklenmesi tavsiye edilmektedir (30) (Tablo 5).


Besin Desteği Verme Yöntemleri

Yanık hastalarında sıvı resusitasyonundan hemen sonra gastrointestinal fonksiyon bozukluklarından kaçınmak için beslenmeye başlanılmalıdır (66,67). Yirmi dört saat içeresinde erken enteral beslenmenin başlanılması ile hiperkatabolik cevabın azaltıldığı gösterilmiştir. Böylece katekolamin, ve glukagon salınımı azalmış, kilo kaybı azalmış, kalori alımları düzelmiş, insülin salınımı stimüle edilmiş, protein kaybı azalmış ve hastanede kalım süresi kısalmıştır (68-70).
Ticari olarak hazırlanmış bir çok ürün bulunmaktadır. Bunlar yüksek miktarda nitrojen, fiber, aminoasit, modifiye yağ ve karbonhidrat içerirler. Karaciğer, böbrek, akciğer, kalp problemleri olan hastalar içinde daha özel formüllü ürünler geliştirilmiştir. Bununla birlikte bu formüller yanık hastaları için suboptimal olabilmektedir. Bu nedenle her hasta için ayrı besin desteği gerçeği her zaman göz önünde bulundurulmalıdır. Enteral ürünlerin seçiminde diyetisyenlik konsültasyonu gereklidir.
Enteral beslenme yanık hastalarının sonuçlarına olumlu yönde katkıda bulunmaktadır. Enteral beslenme stres kaynaklı gastropati ve gastrointestinal sistem kanamalarına karşı etkili bir profilaktik yaklaşımdır (68).
Nazojejunal tüp ile beslenme oral alımı bozuk olan yanık hastalarının enteral ürünleri almalarını sağlar.
Post pilorik beslenme tüpleri absorbsiyon ve toleransı iyi olduğu için ağızdan beslenmesi yetersiz olan yanık hastalarında yararlı bir enteral beslenme yoludur. Yanık hastalarında ince ve kalın barsak fonksiyonları normal iken gastrik staz çok daha sık karşılaşılan bir sorundur (1). Bu yöntemde pilorik sfinkter sayesinde aspirasyon riski de en aza indirilmiş olur. Bu tüpler nazogastrik beslenme tüpleri ile karşılaştırıldığında uygulaması çok daha zor ve zaman alıcıdır. Bu tüpler uygulanırken veya uygulandıktan sonra yerinde olduğunu anlamak için direkt radyolojik grafilerden yararlanılır. Uygun eğitim ve protokoller ile zaman ve uygulama zorluğu problemi giderilebilir (71).


Parenteral Hiperalimentasyon

Yanık hastaları bazı durumlarda enteral beslenmeyi tolere edemeyebilir. Şiddetli diyare, ciddi beslenme tüpü intoleransı, önceden var olan gastrointestinal problemler ve enteral olarak yeterli kalori alamayanlar artmış sepsis ve mortalite riski olmasına rağmen parenteral beslenme için adaydırlar. Bu durumlarda parenteral beslenme kullanılmalıdır çünkü ne kadar handikapları da olsa yararları hiç beslenmeme durumundan daha fazladır (72,73). Yanık hastalarında besin desteği verme yöntemlerinin algoritması şekil 2’de özetlenmiştir.
Yanıklı hastalarda parenteral beslenme santral bir yoldan yapılmalıdır; Periferik yol kullanıldığında katabolizmayı önleyecek yeterli miktarda enerji verilemeyebilir. Standart total parenteral beslenme %25 Dekstroz, %5 kristalin aminoasitler ve idame elektrolitleri içerir. Haftada 3 kez 250 ml %20’lik lipid solüsyonları esansiyel yağ asidi gereksinimini karşılayacaktır (74).
Yanık hasarına maruz kalmış çocuk ve erişkin hastalarda önerilen total paranteral beslenme bileşimleri Tablo 6’da özetlenmiştir (4).